20 Nisan 2012 Cuma

Ayrılık Ateşli Bir Hastalıktır!

Bir Çeşit Ben ve Geveze ayrıldılar.Bir Çeşit Ben için aslında bu; kabullenmek istemediği uzun bir süreç olmuştu. Tıpkı hastalık gibi.

Bir Çeşit Ben hasta olacağı zaman yataklara düşene kadar hasta olduğunu kabullenmezdi. Millet suratına bakar "Ölüyosun kızım, git yat" der; Bir Çeşit Ben ise "İyiyim ya bugün yarın geçer" derdi. En son, soluğu yatakta avuç dolusu hap yutarken alırdı.
Ayrılık onun için uzun bir süreç olmasına rağmen onun açısından fazla ağır geçiyordu. Galiba bu kez hiç umut etmemesi gerektiğini tam olarak anladığı için durum böyleydi. Ayrılmaya Geveze'nin gözlerindeki boş ifadelerden dolayı karar vermişti. Geveze'yi seviyordu ama daha önemlisi ona güveniyordu. Güven sevgiden daha önemliydi. Ama o gün Geveze'nin kendisi
ne eski Ego halindeki gibi baktığını gördü. Geveze, Ego'yken güvenilmez biriydi. İşte o gün Bir Çeşit Ben'e tehlikeli ve güvenilmez biri gibi davranmıştı. Bir Çeşit Ben kötü hissetti ama sesini çıkarmadı. Ancak o akşam Geveze'ye artık güvenemeyeceğini düşündü. Kendini Bir Çeşit Salak gibi hissetmişti. Aşk gözünü fazla körleştirmişti.

Haftalardır susan iç ses konuştu:
"E bravo! Bu çocuk son iki haftadır adam gibi ilgilenmiyor senle.Sen o kadar zaman kabullenmedin de tek bir bakışla mı kabulleniyosun?!" diye.
İç sesini bastıramayıp sokaklara attı kendini. Varyemez Pembe Kafa da adrenaline hazır haliyle "hadi çıkalım kız" diye verdi gazı.Gecenin bir köründe iki manyak Buca sokaklarında içmeden sarhoş olan kafalarıyla dolandılar.Bir Çeşit Ben de bir çeşit cesaretle kendisi için büyük bir karar verip konuştu Geveze'yle. Geveze için aslında çok da şaşırtıcı olmadı. En azından Bir Çeşit Ben öyle düşündü.

Sonraki gün ise daha ağırdı. Okulda bir türlü yerinde duramadı. Boğuluyordu sanki. Geveze karşısındaydı ve sapasağlamdı. Kendisiyse savaş gazisi gibiydi. Parçalara ayrılıyor gibi hissediyordu. Geveze'nin gözlerine bakamıyordu. Baktığındaysa onun böyle sakin ve normal oluşu kendini daha kötü hissettirdi.

Bu kadar şey azmış gibi o gün sözlüye kalktı şansına. Sözlü kötüydü. Kendini rezil ettiğini düşündü. Dışarıdan görünen neydi bilmiyordu. Tek bildiği sözlünün böyle bi günde denk gelmemesi gerektiğiydi. Sözlüden sonra Geveze onu teselli etmeye çalıştı. Bu kötüydü.
Sonuçta adama demezler mi "Oğlum tamam sen iyisin hoşsun, gayet mutlusun da ilk günden kıza bu kadar belli etme." diye.

Bir Çeşit Ben normalde bi gün sonra eve gidecekti. Güya Geveze'yle bir yerlere gidip ay dönümlerini kutlayacaklardı. Ama durum böyle olunca Bir Çeşit Ben dayanamadı. Babasıyla konuşurken babası ona bilet bulabileceğini söyledi. 2 saat içinde bilet bulundu, üç beş parça kıyafetle valizini hazırladı. Gitmeden önce faturayı ödemesi için Gamsız'la buluştu. Gamsız onun kötü hali için derdini sormadan 'Kimsenin ne düşündüğünü önemseme, salla' dedi :D

Bir Çeşit Ben bunu düşünüyordu zaten en başından beri. Sonuçta şükretmesi gerekiyordu çünkü ilk başlarda Geveze'yle hiç bir zaman bir çift olamayacaklarına inanırdı. Geveze kendisini sevmez diyordu, sevdi. Bir Çeşit Ben bazı insanların hayatlarında hiç yaşayamayacağı bir şey yaşamıştı. Kör kütük aşık olmuştu. Ve hayatta her şey olgunlaşması ve insanları tanıması için birer tecrübeydi.. Ayrılık konusunda hep böyle düşünmüştü zaten ama...

Ama hisleri bu kadar mantıklı olamıyordu. İçinde çok fena bir şeyler acıyordu. Acıdan daha kötüsü böyle zayıf davrandığı için kendine çok öfkeleniyordu. Kendine yediremiyordu böyle hissetmeyi. Acı çekmemeliydi. Özleyecekti. Geveze'nin kendisine ***m diye sahiplenir şekilde hitap etmesini özlicekti, inatlaşmalarını özleyecekti, birden karşısına çıkması gibi küçük süprizlerini özleyecekti, ona sarıldığında duyduğu güven hissini özlicekti. Daha kötüsü o zeytin ağacı ve nerdeyse eve gittiği her yol o günleri hatırlatacaktı.

Yolculuk boyunca bunları düşündü. Önündeki çocuk Geveze'nin parfümünden sıkmıştı. O gün kötü geçmek için vardı sanki.En son eve vardı ve kendini biraz olsun güvende hissetti. Dönüşte nolacağını bilmiyordu. Ama düşünmek de istemiyordu. Bu 10günü kendine gelmek için uğraşmakla geçirecekti. Yine de sanki bir daha hiç aşık olmıcak, hiç sevmicek, hiç güvenmicek gibi hissediyordu ve korkuyordu.

Bu hastalığın çabuk geçmesi gerekiyordu!

1 yorum: